Kategori arşivi: BESTECİLER

BEETHOVEN ve AŞK

beethovenswife

" Ah, ah! Ancak aşk yumuşatabilir hayatımdaki acıları!

Ey Tanrım! Sevgisi gücüme güç katacak kadını gönder bana artık!"

Beethoven 'ı mutlu eden ve sanatını besleyen şeylerin başında aşk ve doğa gelir.

Beethoven, hayatı boyunca doğa ile özel bir ilişki kurarak yaşamaya özen göstermiştir. En mutlu olduğu zamanlar kırlarda ağaçların, çiçeklerin arasında kaybolduğu anlardır. Doğa, yalnızlığının gerilediği, mutlu olduğu yerdir. Doğa, özgür ruhunun en rahat ettiği yerdir.

Hayatındaki anlamların başında doğa, kadın ve müzik gelir.

Beethoven, düzensiz hayatı karşısında içten içe düzenli ya da düzenlenmiş bir hayatın arzusunu duymaktadır. Evliliğe dönük tavrını asıl belirleyen kadınlara duyduğu derin sevgi ve aşktır.

Beethoven yirmi iki yaşına bastığında tanıştığı ilk kadın evlerinde yaşadığı Breuning ailesinin yirmi yaşındaki kızı Eleonore'dur. Güzel, incelikli, kibar, okumuş, iyi bir eğitim almış Eleonore bu özellikleriyle Beethoven'ı etkiler. Eleonore ile piyanonun başına geçtiği zamanlar, hayatının en mutlu anlarıdır.

Fakat aynı evde kısa bir süre yaşadığı Jeannette'ye olan ilgisi, bu mutlu ilişkinin sonunu hazırlar. İki aşk arasında kalan Beethoven, iki kadınla da mutlu bir beraberlik sürdürememiştir.

Tam bir bohem hayatının varlığı söz konusu değilse bile bir sanatçının dünyası, ilgi görmesi ve etkilemesi için yeterlidir. Beethoven bu ilgiye bağlı olarak Viyana'da pek çok kadına gönlünü kaptırmış, ruhunun kapılarını sonuna kadar açmıştır.

Keglewicz Kontesi Babette, Kontes Theresia von Branunsweig onu etkileyen kadınlardandır. Hatta Fa diyez Majör Sonatı (op.78) Theresia'ya adamıştır.

Beethoven'ın kalbinde ayrı bir yeri olanlardan biri de Cristina Cherardi'dir. Bu kadından o kadar çok etkilenmiştir ki en uzun ilişkilerinden birini onunla yaşamıştır.

Evlenmeyi ilk düşündüğü kadın ise çocukluğunda Bonn'daki saray korosunda birlikte oldukları Magdelana'dır. Magdelana'ya evlilik teklif ettiğinde ise yaşadığı tek şey düş kırıklığıdır.  Magdelana, Beethoven'a bazı hakaretler ederek üzücü bir şekilde evlilik teklifini reddetmiştir.

Çoğu kadın Beethoven'ı insan olarak, arkadaş olarak, sevmekte,  onun özel hayatına girseler bile bir süre  sonra ilişkiyi yürütemeyip başkalarıyla evlenmeyi tercih etmişlerdir.

Bu durum Beethoven'ın sanatını besleyen en büyük etkenlerden biri olmuştur. Eninde sonunda hayatından çekip giden her kadın onda yalnızca acıya yol açar. Duyduğu acı ve yalnızlığının tek karşılığı ise müziğinde ortaya çıkar. Bu bağlamda yalnızlık ve acı Beethoven'da yaratıcı bir güce dönüşür ve yaptığı müziğin insanlar üstündeki derin etkisinin arka planını oluşturur.

1801 yılı başlarında Beethoven 31 yaşına geldiğinde, tam bir olgunluk çağına gelmiştir. Hayatının içindeki kimi zaaflarından çoktan kurtulmuştur. Söz konusu olgunluk en büyük aşklarından birinin de başlangıcıdır. Bu aşkın da sonu ayrılıkla bitmiştir fakat hem hayatına hem de sanatına olan etkisi çok büyüktür.

Giulietta Guicciardi, Milano'da doğmuş, tam bir sanat kültürüne sahip, 17 yaşında, çekici bir genç kızdır. Genelde ders vermeyen Beethoven, yakınlarının bu güzel kıza ders verme teklifini hemen kabul eder. Genç kıza ilgisi ve duyduğu aşk, her piyano dersini büyülü bir zamana çevirir.

En ateşli, en arzulu aşk mektuplarını yazdığı kadın Guilietta olmuştur. Yazdığı aşk mektupları, öldükten sonra bulunmuştur.

Beethoven'ın müzik dehası olması, sevdiği bir kadınla evlenip istediği mutlu hayatı yaşamasına yetmemiştir. Beethoven'ın aşkı tek kişilik bir aşk olarak kalmıştır. Guilietta'nın  yazdığı mektuplarda Beethoven'a bir ilgisi olduğunun sonucunu doğursa da, 2 yıl sonra bir başkasıyla evlenmiştir.

Bu durum Beethoven'ı çok etkilemiştir. Artık ölüm düşüncesiyle uğraşan, kendini ölmeye hazırlayan biri haline dönüştürmüştür. Ama Guilietta'ya olan karşılıksız aşkı onu öldürmemiştir. Bu duygular onda başka şeylere dönüşür ve sanatına duyduğu aşk onu tekrar hayata  bağlar, ölüm düşüncesinden uzaklaşır. Yıllar sonra aslında Guilietta'nın da Beethoven'ı sevdiğini, Kontla ailesinin zoruyla evlendiğini öğrenir. Fakat evli kadınlara olan saygısından bu durum düşüncelerinde değişiklik yaratmaz. 20 yıl boyunca tek başına aşkını içinde yaşar.

Yalnızlığı sanatsal anlamda yoğunlaşmaya yol açarken bir yandan da sağlık sorunlarını ortaya çıkarır. En büyük sağlık sorunu ise duyma güçlüğü çekmesi yani sağırlığıdır.

Sağırlığını unutmak için çözümü doğaya sığınmakta bulur. Kır Senfonisi, Beethoven'ın aşık olduğu doğaya incelikli bir armağanı olabilir. Ama ne yazık ki beste yapması, doğaya sığınması hayata bağlanması için yeterli olmamıştır.

Beethoven için genç yaşta hayattan uzaklaşıp yalnızlık ve uğultulu bir sessizlik içinde yaşamak yeterince sarsıcı bir durumdur.

1809 yılının sonlarında kalbini saran aşk ateşi Beethoven'ın en son hayata tutunma arzusudur. Bu ateşi yakan Teresa Malfatti adlı bir genç kızdır. 39 yaşındaki Beethoven bu kıza tuhaf duygular içerisinde savrulur. Mesafeli şekilde mektuplaşmalarının ardından, Teresa mı istemedi, yoksa ailesi mi bilinmiyor ama yine bir aşk daha hüsranla sonlanmıştır.

Beethoven hiç evlenemedi. Sevdiği kadınlarla beraber uzun birliktelikler geçiremedi, Ama

Beethoven'ın aşkları, ardında yüzyıllardır insanların kulaklarında uğuldayıp duran melodiler bıraktı. ...

 

 

Kaynak: Dahiler ve Aşkları / Özcan Erdoğan

 

 

Genç Müzisyenlere Nasihatlar

Robert Schumann (1810-1856)

Robert Schumann' dan Genç Müzisyenlere Öğütler

  1.  Kulak terbiyesine çok önem verilmelidir. Küçük yaşlardan itibaren sesleri ve tonaliteleri tanımaya çalışılmalıdır. Bir kilise çanının, pencere camının ve kuş cıvıltılarının verdiği ses bulmaya çalış.

  2. Devamlı bir şekilde gamlara ve diğer parmak egzersizlerine çalış. Fakat ileri yaşına kadar günde birkaç saatini teknik çalışmaya hasredip böylelikle olgun bir icra kudretine erişeceklerini sananlar çoktur; Bu hal, alfabeyi her gün biraz daha hızlı okumak için uğraşmaya benzer. Vaktinizi daha iyi kullanınız.

  3. İyi sayınız. Nice virtüözlerin çalışı, sarhoş bir adamın yürüyüşüne benzer. Onları taklit etmeyiniz.

  4. Armoni kaidelerini erkenden öğreniniz.

  5. Müzik teorisi, şifreli bas, kontrpuan vs. gibi isimlerden ürkmeyiniz. Onlarla dost olunuz, karşılık dostluk göreceksiniz.

  6. Yarım yamalak çalışmayınız. Her zaman hevesle çalışınız ve eserleri hiçbir zaman yarım bırakmayınız.

  7. Ağırlaşmak ve acele etmek iki büyük hatadır.

  8. Kolay eserleri iyi ve güzel bir şekilde çalmaya gayret ediniz. Bu güç bir eseri kötü çalmaktan daha iyidir.

  9. Her zaman iyi akort edilmiş alet üzerinde çalışınız.

  10. Bir eseri yalnız parmaklarla öğrenmek kafi değildir. Onu piyanosuz, şarkı halinde de söyleyebilmelisiniz. Muhayyelenizi işletiniz; öyle ki, bir eserin yalnız melodisini değil, armonisini ve akorlarını da ezbere almalısınız.

11. Sesiniz az da olsa, eseri piyanonun yardımı olmadan ilk görüşte okumaya alışınız; böylelikle kulağın hassasiyeti daima artacaktır. İyi bir sesiniz varsa, onu inkişaf ettirmek fırsatını kaçırmayınız. Bunu tanrının size bağışladığı en büyük armağan olarak telakki ediniz.


12. Kağıt üzerinde yazılı müziği anlayabilecek mertebeye çıkılmalıdır.


13. Çalarken sizi dinleyenlerle alakadar olmayınız.


14. Yanınızda hep bir üstat sizi dinliyormuş gibi çalınız.


15. Karşınıza ilk defa olarak çalacağınız bir eser çıkarsa onu önce okuyunuz.


16. Günlük müzik çalışmanızdan sonra yorgunluk hissediyorsanız, kafanızı daha ziyade yormayınız. İsteksiz ve neşesiz çalışmaktansa, dinlenmek evladır.


17. Yaş ilerledikçe eserleri "Modası Var" diye çalmayınız. Vakit kıymetlidir. Güzel eserlerin hepsini öğrenmek lazım gelseydi yüz defa yaşamamız gerekirdi.


18. Vücut gibi zekanın gıdası da basit ve kuvvetlendirici olmalıdır. Büyük bestekarlar kendilerinden sonra gelenleri düşünmüşlerdir. Onlara başvurunuz.


19. Kötü eserleri yaymamalısınız; bilakis onları reddetmelisiniz.


20. Kötü eserleri ne çalınız, ne de mecbur kalmadıkça dinleyiniz.

21. İcrada "Gösterişli Çalışa" özenmeyiniz. Eserde bestekarın düşünmüş olduğu tesirleri ifade etmeye çabalayınız. Başka şey aranmamalıdır. Fazlası karikatür olur.


22. Tanınmış bestekarların eserlerinde değişiklik yapmak, bazı sesleri çıkarmak veya aralara yeni çalış üslubuna uygun süslemeler sokuşturmak ayıp sayılmalıdır. Böyle şeyler sanata yapılacak en büyük hakaretlerdir.


23. Çalışacağınız eserlerin seçimi hususunda daha yaşlı müzisyenlere danışınız, zamandan tasarruf edersiniz.


24. Büyük bestekarların mühim eserlerini peyderpey tanımalısınız.


25. Kendilerine büyük virtüöz süsü vermiş olan kimselerin topladıkları alkış, sizi yanlış yola sürüklemesin. Halkın takdirinden fazla sanatkarın takdirine önem veriniz.


26. Bütün moda haline gelmiş şeyler, o modanın değişmesiyle ortadan kalkarlar; onları kullanmakla ihtiyarlığınıza kadar devam ederseniz dar fikirli olursunuz, kimse size ehemniyet vermez.


27. Şunun bunun önünde çalmak faydadan ziyade zarar verir. Önünde çalacağınız kimseleri seçiniz; fakat kendinizi mahcup düşürteceğini hissettiğiniz bir eseri katiyen çalmayınız.


28. Düo, trio, vs. gibi "beraber çalma" fırsatlarını kaçırmayınız. Bu, çalışınızı akıcı ve hareketli bir hale getirir. Muganiyelere de sık refakat ediniz.


29. Herkes birinci keman çalmak isteseydi hiçbir orkestra kurulmazdı. Her müzisyen kendi yerini bulmalıdır.


30. Çaldığınız aleti seviniz, fakat "bir tanedir", "en yükseğidir" diye böbürlenmeyiniz. O alet gibi başka aletlerin de mevcut olduğunu ve hepsinin onun kadar iyi olduklarını unutmayınız. Şunu da unutmayalım ki, ses sanatkarları vardır ve en yüksek müzik, koro ve orkestra ile ifade edilir.

31. Yaşlandıkça virtüözlük hevesinden ziyade "partisyonlar"la meşgul olunuz.


32. Kıymetli üstadların ve bilhassa Bach'ın füglerini dikkatle çalınız. Onun "kırk sekiz" prelüd ve fügü günlük ekmeğiniz olsun! Böylelikle muhakkak iyi bir müzisyen olursunuz.


33. Arkadaşlarınız arasında, sizden daha çok bilenleri arayınız.


34. Müzik çalışmalarınızdan yoruldukça, dinlenmek için şiir okuyunuz. Sık sık açık hava gezininiz.


35. Muganiyelerden çok şey öğrenebilirsiniz, fakat her söylediklerine inanmayınız.


36. Dünya büyüktür. Mütevazi olunuz. Sizden evvelkilerin düşünüp bulamadıklarını siz de henüz keşfedemediniz. Eğer keşfettiyseniz, bunu başkalarıyla paylaşacağınız bir tanrı hediyesi olarak telakki ediniz.


37. Müzik tarihini öğrenmek-muhtelif devirlerin şaheserlerini dinlemek şartıyla- sizi kibir ve gösterişten çabucak kurtaracaktır.


38. Org aletini çalmak fırsatını kaçırmayınız. Bestenin kötüsünü ve tekniğin kusurlarını belirten biricik alet org'dur.


39. Korolarda şarkı söyleyiniz, bilhassa orta partileri söyleyiniz. Bu müzik kültürünüzü geliştirecektir.


40. Müzisyen olmak ne demektir? Eseri, gözler notada, güçlükle bitirebiliyorsanız; (sahife çeviren yanlışlıkla bir yerine iki çevirince) esere devam edemeyip yarıda kalırsanız, müzisyen sayılmazsınız. Buna mukabil yeni bir eseri çalarken ilerde ne geleceğini az çok tahmin edebilirseniz; bildiğiniz bir eser zihninize yerleşmişse; yani, bir kelime ile,müziği yalnız parmaklarınızla değil, kafanızda ve kalbinizde hissedebiliyorsanız, işte o zaman "müzisyen" adını kazanabilirsiniz.


41. Fakat iyi bir müzisyen olmanın sırrı nedir? Aziz öğrenci, en mühim şey, iyi bir kulağa ve çabuk kavrama kabiliyetine sahip bulunmaktır. İstidat gelişebilir ve yükselir de. Bu meziyetler ise, günlerce kapanıp mekanik çalışmalara bağlanmakla değil, geniş müzik temasları ve sık sık koro ve orkestra dinlemekle sağlanır.


42. İnsan sesinin sınırlarını ve dört çeşidini erkenden ve doğru olarak öğreniniz; Koroda bunları iyi takip ediniz. Sesin hangi kısımlarda kuvvetli, hangi yerlerde hafif ve yumuşak çıktığını dikkatle öğreniniz.


43. Halk şarkılarını iyi dinleyiniz; bunlar en güzel melodilerin kaynağıdır ve her milletin karakterini taşırlar.


44. Eski anahtarlarla okumayı hemen öğreniniz. Aksi taktirde geçmiş zamanların birçok hazinelerini keşfedemeyeceksiniz.


45. Erkenden, değişik aletlerin ses renklerini ve karakterlerini inceleyiniz; her birinin özel sesini kulağınızda duymaya çalışınız.


46. İyi operalar seyrediniz.


47. Eski şeylere karşı saygı besleyiniz; fakat, yeniler içinde samimi olunuz. Tanımadığınız şahsiyetler hakkında araştırmadan hüküm vermeyiniz.


48. Bir eser hakkındaki kararınızı daha ilk dinleyişte vermeyiniz, ilkten hoşa giden her şey muhakkak iyi olmayabilir. Üstadların eserleri tetkik edebilmelidir. Bir çok hakikatları ancak yaşlandıkça anlayacaksınız.


49. Besteler hakkında hüküm yürütürken, "hakiki sanat severler için yazılan" ile "amatörleri eğlendirmek maksadıyla yazılan" eserleri ayırt etmelisiniz. Birincilerin tarafını tutunuz, diğerlerine karşı hiddet göstermeyiniz.


50. "Melodi" amatörlerin "harp şarkısıdır." Ve doğrusunu söylemek lazım gelirse melodisiz müzik de olamaz. fakat, melodiyi hangi manada anladıklarına dikkat ediniz; Onlarda "melodi" yalnız kolayca anlaşılabilen ve hoş bir ritmi olanıdır. Başka çeşit melodiler de vardır. Bach, Mozart ve Beethoven'ı işittiğiniz zaman böylesine melodiler binbir değişik renklerle karşınıza çıkar. İtalyan operalar melodilerinden az zaman sonra bıkacaksınız.

51. Eğer piyanoda küçük melodiler sıralayabiliyorsanız, bu az da olsa bir muvaffakiyet sayılır, bu melodiler eğer içten ve eğer piyanonun yardımı olmaksızın geliyorsa daha çok sevininiz. Çünkü, bu sizin müzik duygunuzu canlandıracaktır. Parmaklar, kafanın istediğini yapmalıdır, tersi olamaz.


52. Bestelemeye başlayınca her şeyi kafadan yapınız. Bir eseri iyice meydana çıkarmadan alet üzerinde çalmayınız. Müzik eğer ruhunuzdan fışkırmışsa, eğer onu tamamen hissetmişseniz, başkalarını da tesir edecektir.


53. Doğuştan geniş bir muhayyele sahipseniz, yalnız kaldığınız saatlerde, piyanoya oturup içinizde yanan ateşi armonilerle ifade etmeye gayret ediniz, ve hisleriniz ne kadar gizli olurlarsa (sihirli alemlere dalar gibi olduğunuz anlarda) armoni dünyası da size o kadar esrarengiz görünecektir. Böyle saatler gençliğin en mesut anlarıdır. Fakat sizi yanlış yollara götürecek, kuvvet ve zamanınızı hayallerle kaybettirecek duygulara kendinizi çok kaptırmaktan kaçınınız. Bir eserin hazırlanması ve temiz ifade kudreti yalnız belli ve açık bir yazı şekliyle elde edilir. Hayalperest olacağınıza kaleminizi işletiniz.

54. Orkestra idaresi sanatıyla meşgul ol. İyi orkestra şeflerini sık seyret; hatta idareyi zihninde kendi kendine ve beraberce yap. Bu seni doğruluğa götürecektir.


55. Sanatları ve fenleri öğrendiği gibi hayatı da tetkik et.


56. Ahlak kaideleri sanat kanunlarının aynısır.


57. Çalışkanlık ve azim sayesinde daima yükseleceksin.


58. Birkaç kuruş kıymetinde olan bir kilo demirle, binlerce saat yayı yapılıyor; böylelikle bu demirin kıymeti yüz bin defa artıyor. Allahın sana ihsan ettiği kiloyu dikkat ve azami istifade ile kullan.


59. İstek olmazsa sanatta doğruluğa erişilemez.


60. Sanat yalnız zenginlerin yapabileceği bir şey değildir. Her zaman daha büyük bir artist olmaya gayret et; diğer isteklerin kendiliğinden olacaktır.


61. Bir eserin ruhunu ancak onun formunu anladıktan sonra kavrayacaksın.


62. Dahiyi belki de yalnız dahi olan anlar.


63. Olgun bir müzisyen "en karışık orkestra eserinin notasını ilk dinleyişte bile göz önüne getirebilmeli" denilmiştir. Bu, tasavvur edilebilecek en yüksek mertebedir.


64. ÖĞRENMENİN SONU YOKTUR !!

 


 

ARTUR RUBİNSTEİN

Artur RUBİNSTEİN (1887-1983)



Artur RUBİNSTEİN, 28 Ocak 1887 yılında Polonya’da Lodz’da doğmuştur.  Polonya asıllı Amerikalı piyano virtüözüdür.

Yahudi bir ailenin çocuğudur. Babası, bir dokuma fabrikatörüydü.

Çok küçük yaşlarda müziğe olan yeteneği keşfedildi.  Fakat müzik yeteneğinin yanı sıra en büyük özelliği ise konuşamamasıydı. Yaklaşık 3 yaşından sonra konuşmaya başladı.  Bu özelliği ile ünlü Fizikçi Albert Einsten’a benzetilir.

Berlin’de Max Bruch’dan piyano dersleri aldı. İlk piyano konserini 4 yaşında verdi.

Albeniz, Falla, Granados, Chopin, Debussy, Brahms ve Beethoven’ın piyano yapıtlarını üstün bir teknikle yorumlardı. Performansları, uluslararası büyük şöhrete kavuştu.

1937 yılında Amerika gezisine çıktı. 1946 yılında Amerikan vatandaşı oldu. 1976 yılında Başkan Ford,  RUBİNSTEİN’ a Özgürlük Madalyası vererek kendisini onurlandırdı.

20. Yüzyılın en iyi piyanistlerinden biri olduğu düşünülen Artur RUBİNSTEİN,  1983 yılında, 96 yaşında hayatını kaybetti.

cemal reşit rey

Cemal Reşit Rey
(1904-1985)

Piyanist bestecilerimizden Cemal Reşit Rey, 25 Eylül 1904 de Kudüs‘te dünyaya geldi. Babası Kudüs Mutasarrafı Ahmed Reşit Bey, Servet-i Fünun Dergisinin tanınmış yazarlarındandı.

Cemal Reşit Rey, müziğe yatkın yetenekli bir çocuktu.  ilk piyano derslerini annesinden aldı.

Besteleme yeteneği çok küçük yaşlarda kendini gösterdi. Henüz 8 yaşındayken bir vals besteledi.

1913 yılında ailesi ile birlikte Paris’ e yerleştiler. O dönem Paris Konservatuvarı müdürü olan Gabriel Faure’ nin aracılığı ile piyanist Marguerite Long’un öğrencisi oldu ve piyanosunun yanında besteciliğini günden güne geliştirdi.

Birinci Dünya Savaşı sırasında annesiyle birlikte İsviçre’ye yerleştiler. Cenevre‘ de St. Antoine Koleji’nde orta öğrenimine devam ederken bir yandan da Cenevre Konservatuvarı’nda müzik eğitimine devam etti.

Savaş sonrası 1920’de Paris‘e geri döndü. Buradaki konservatuvarda Marguerite Long ile piyano, Raoul Laparra ile bestecilik  çalışmalarını geliştirdi.

Çok önemli isimlerle müzik çalışmaları yapma imkanı bulan Cemal Reşit Rey‘in çalıştığı diğer önemli isimler ise Gabriel Faure ile Henri Defosse idi. Faure ile “Müzik Estetiği“, Defosse ile de orkestra şefliği çalıştı.

1923 yılında öğrenimi tamamlayarak yurda geri döndü. Ülkede Cumhuriyet ilan edilmişti. Cemal Reşit Rey’ in ülkeye katkıları da bu yıldan itibaren başlar.

Aynı yıl, O zaman ki adı Dar-ül Elhan olan İstanbul Belediye Konservatuvarı‘ nda piyano ve kompozisyon öğretmenliği yaptı. 1926 yılında burada bir de koro kurdu.

1934 yılında “Yaylı Sazlar Grubu” nu kurdu. Aynı zamanda İstanbul Filarmoni Derneği’ ni kurdu ve başkanı oldu. Bu dernek sayesinde ülkemize dünyanın en tanınmış şefleri, solistleri konser vermeye İstanbul’a  geldi. Onların gelişi, orkestranın üyesi olan sanatçılar ve dinleyicileri için o dönem müzik eğitimi ve görgüsü için çok yararlı oldu.

1945-46 yıllarında ileri sınıflardaki üflemeli çalgılar bölümündeki öğrencilerin de gruba katılması ile grup, SENFONİK Orkestra özelliğine kavuştu. cemal Reşit Rey, 1968 yılına kadar her hafta düzenli şekilde, bu orkestra ile birlikte çeşitli konserler düzenledi.

Cemal Reşit Rey, Radyo yayıncılığı alanında önemli ve yararlı çalışmalar gerçekleştirdi. 1938′de yapılan bir çağrı ile 1940 yılına kadar Ankara Radyosu Batı Müziği yayınları Şefi olarak çalıştı.

1940 yılında istanbul’a döndü ve buradaki piyano öğretmenliği, piyanistlik ve orkestra şefliği görevlerini sürdürdü.

İstanbul Radyosu’nda “Piyano Dünyasında Gezintiler” adlı programı uzun yıllar boyu devam etti. Bu programda birçok yeni yapıtı, açıklamaları ile seslendirdi.

1949’dan 1960 yılına kadar dünyanın en önemli merkezlerinde, konserler verdi, orkestra yönetti.

1982 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanı alan Cemal Reşit Rey, 7 Ekim 1985′de hayatını kaybedene kadar Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ nda Kompoziyon Öğretmenliği görevine devam etti.

Cemal Reşit Rey, Türk Beşleri olarak anılan grubun üyesidir.

Kendisi ülkemiz için çok önemli müzisyenlerindendi. Çok sesli müziğin öncüsüydü, çok iyi bir besteciydi, çok iyi bir piyanistti, çok iyi bir eğitimciydi, çok iyi bir orkestra şefiydi ve İstanbul Şehir Orkestrasının kurucusuydu. Ve bütün bu özellikleri ile adını Tür Müzik tarihine altın harflerle yazdırdı.

BAŞLICA PİYANO ESERLERİ

  • Sonat
  • Hatıradan İbaret Kalmış Şehirde Gezintiler
  • Türk Manzaraları
  • 10 adet Halk Türküsü
  • Sonatin
  • Fantezi
  • İmprovisation
  • Kromatik Konçerto
  • İki Piyano için 12 adet Prelüd ve Füg
  • 2 adet Konçerto

DİĞER ESERLERİ

  • Operalar
  • Operetler
  • Orkestra eserleri
  • Oda müziği eserleri
  • Tiyatro ve Film müzikleri

Fazıl Say

Fazıl Say

1970 yılında Ankara’da doğan Fazıl Say, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda piyano ve bestecilik eğitimi gördü.

17 yaşında, Düsseldorf’taki Robert Schumann Enstitüsü’nde ünlü piyanist ve pedagog David Levine ile beş yıl çalışmasını sağlayacak olan DAAD bursunu kazandı.

1992-1995 yılları arasındaki öğrenimini Berlin Konservatuvarı’nda sürdürdü. 1994 yılında “Genç Konser Sanatçıları Uluslararası Seçmeler Ödülü” nü kazanmasının ardından uluslararası kariyerinde hızlı bir yükselişe geçti.

Bugüne değin, Amsterdam Concertgebouw, Berlin Philharmonie, Vienna Musikverein, Tokyo Suntory Hall, New York Carnegie Hall ve Avery Fisher Hall gibi prestijli salonlarda; New York, İsrail, Baltimore, St.Petersburg ve BBC filarmoni orkestraları, Fransız Ulusal Orkestrası, Amsterdam Kraliyet Concertgebouw Orkestrası gibi dünyaca ünlü topluluklar eşliğinde çalan Say; Lucerne, Ruhr, Rheingau, Salzburg, Verbier, Montpellier ve Bonn Beethoven festivallerinde defalarca sahneye çıktı.

2004 yılında kemancı Maksim Vengerov ile 2006 yılında Akiko Suwanai ile Avrupa, ABD ve Asya turnelerine çıkan Say’ın son yıllardaki oda müziği partneri, ünlü Moldovalı kemancı Patricia Kopaçinskaya’dır.

Caz tutkusuyla da bilinen Fazıl Say, Türk Ney virtüözü Kudsi Ergüner ile “Worldjazz” adlı bir dörtlü oluşturdu. Klasik müzik ve caz müziği dışında, popüler müzik ve halk müziği alanlarında da birçok ünlü isimle sahne almıştır.

Fazıl Say, çok iyi bir piyanist olmasının yanında aynı zamanda da çok iyi bir bestecidir. Besteleri tüm dünyada büyük yankı uyandırmaktadır.

Piyano ve keman için yazdığı konçertoları, çeşitli Oratoryoları (Nazım, Metin Altıok Ağıtı, Truva v.b), senfonileri, ve çeşitli adaptasyonları bulunmaktadır.

Besteleri tüm dünyada dinlenilen ve dünyaca ünlü orkestralar tarafından seslendirilen Fazıl Say, ülkemiz adına gurur kaynağı bir sanatçıdır. Uzun zaman yurt dışında yaşamış olmasına rağmen ülke ve vatan sevgisi ağır basmış ve İstanbul’da dönmüş ve burada yaşamaya devam etmektedir.

Piyanist Ece Dağıstanlı ile evli olan Fazıl Say’ın, Kumru adında bir de kızı vardır.

Robert Schumann (1810-1856)

ROBERT SCHUMANN (1810-1856)


Robert Schumann, 8 Haziran 1810'da Saksonya'da dünyaya geldi. Babası yayınevi sahibi bir kitapçıydı. Üç erkek, bir kız kardeşi vardı. Schumann dünyaya geldiği yıl babası, ağır bir sinir bunalımı geçirdi. Sahip olduğu tek kız kardeşi de genç yaşında akıl hastalığına yakalanarak vefat etti.

Schumann, çocukluk yıllarından itibaren müzik ve edebiyatla yakından ilgilendi. 8 yaşındayken, Johann Gottfried Kuntzsch'dan org dersleri almaya başladı. Öğrenim gördüğü lise düzeyindeki okulda, Piyano çalıyor, besteler yapıyor ve oyunlar yazıyordu.

Henüz 16 yaşındayken, babasını kaybetti. 1828'de çok başarılı bir şekilde liseyi bitirince, annesi Schumann'ı hukuk eğitimi görmesi için Leipzig'e gönderdi. Burada müzik profesörü Friedrich Wieckle'la karşılaştı ve hukuk okumayı bırakıp, Wieckle ile beraber piyano derslerine başladı.

Sevdiği besteciler arasında Bach ve Schubert vardı. İkisinin de eserlerini, yapıtlarını yakından takip ediyordu. Bestecilik eğitimi üzerine Orkestra yöneticisi olan Heinrich Dorn'dan yararlandı.

Schumann, geçim sıkıntıları yaşıyordu. O dönemlerde sıkıntılarından dolayı Piyano öğretmeninin evinde kalıyordu. Amacı, iyi bir piyano virtüozu olmak ve para kazanmaktı.

Parmaklarını güçlendirmek için bir aygıt icat etti. Fakat bu aygıt yüzünden bir parmağı sakatlandı ve virtüozluk hayalleri yıkılmış oldu.

Kendini besteciliğe adadı. Bir yandan da birkaç arkadaşı ve piyano öğretmeni ile çıkardıkları (1834) Neue Zeitschrift für Musik adlı dergide yazılar yazıyor ve yöneticilik yapıyordu. Yaklaşık 10 yıl kadar dergide yöneticilik yaptı.

O yıllar piyano öğretmeninin kızı Clara ile aralarında aşk serüveni yaşanmaya başladı. Clara Wieck , tam bir piyano virtüözü olarak yetiştiriliyordu. Schumann henüz para kazanan başarılı bir besteci olmadığı için Clara'nın babası evlenmelerine karşı çıktı. Ama Schumann pes etmeyip 5 yıl boyunca Clara ile evlenmek için mücadele etti ve sonunda 1840 yılının Eylül ayında evlenerek amacına ulaştı. 8 çocukları oldu.

Clara kendini kocasının yapıtlarını tüm dünyaya tanıtmaya adadı. Uzun turnelere çıktı. Bazı turnelere Schumann da eşlik etti. Pek çok ülke de Schumann'nın eserlerini başarıyla yorumladı.

Mendelssohn, 1843 yılında Leipzig'de yeni bir konservatuvar kurdu ve Schumann'a Piyano ve bestecilik öğretmenliği sağladı. Fakat Schumann'nın sinirleri bozulmaya, ruhsal bunalımlarına girmeye başlamıştı ve öğretmenlikte de pek başarılı olamadı.

Bir süre Dresden'de kaldı fakat burada da sinirsel ve ruhsal bunalımlarından kurtulamadı.

1850'de Bach Gesellschaft Vakfı'nın konserlerini yönetmeyi kabul ederek Düsseldorf'a gitti. Fakat sinirsel ve ruhsal sıkıntıları devam ediyor, bu bunalımlı dönemden  bir türlü kurtulamıyordu.

 

1854 yılında bir sabah kendini Ren Nehrine atarak intihara kalkıştı. Neyse ki balıkçılar tarafından kurtarıldı ve bir akıl hastanesine yatırıldı.

Son iki yılını zaman zaman gaipten sesler duyan yarı akıl hastası olarak, Endenich'teki bir hastanede, Dr. Richharz'ın gözetiminde yaşadı. 29 temmuz 1856 yılında orada öldü. Ölürken yanında Clara ve Brahms vardı.

Schumann kalıtsal hastalığı nedeni ile yaşadığı süre boyunca saplantılarından, bunalımlarından kurtulamadı. kendini hep başarısız bir piyanist, besteci ve orkestra yöneticisi olarak gördü. Sanki sadece başarılı ünlü bir virtüözün kocasıydı.

Oysaki ; Romantik yüzyılın en büyük ustalarından biriydi ama öyle olduğunu asla kabul edemedi.

    ROBERT SCHUMANN 'ın GENÇ MÜZİSYENLERE ÖĞÜTLERİ

Hamamizade İsmail DEDE EFENDİ (1778-1846)

Hamamizade İsmail DEDE EFENDİ (1778-1846)


Hamamizade İsmail Dede Efendi, 09 Ocak 1778‘de İstanbul’da doğdu. Babası Süleyman Ağa, Manastır’dan gelerek İstanbul’a yerleşmişti. Önce Şehzadebaşı’ndaki Acemoğlu Hamamı’nı, sonra da onu satarak Altımermer’de aldığı Çavuş Hamamı’nı çalıştırmıştı. Besteci bu nedenle “Hamamizade” takma adıyla anılır.

Dede Efendi, daha sekiz yaşındayken, okulda söylediği ilahilerle dikkati çekti. O zamanlar Şişko diye anılan Uncu Mehmet Efendi, müziğe ilgili kişiliği ile saz ve söz’de yetenekli kişileri korumayı çok severdi, ve küçük İsmail de dikkatini çekti ve Onunla ilgilendi. Oğlu ile aynı okulda İsmail’e baba sevgisi ile yaklaştı ve bağlandı. İlk müzik derslerini kendisi verdi, yetişmesi için çaba gösterdi.

On dört yaşında Yenikapı Mevlevihanesi’ne alınan sanatçı, dergahın Şeyhi, Ali Nutki Dede Efendi‘den dinsel müzik öğrendi. 1797’de “derviş” olmasına karar verildi. 1001 günlük çile döneminde yaptığı bestelerle, ünü Osmanlı Sarayı’na kadar ulaştı. “Zülfündedir benim bahtı siyahım” şarkısını Padişah III. Selim çok beğenmiş ve ödüllendirmişti.

Çile dönemini 1800’de tamamladı ve “dede” unvanını aldı. Yine III.Selim’in isteği ile sarayın Başmüezzinliğine getirildi. III. Selim’in öldürülüp yerine II. Mahmut’un geçmesiyle saraydaki göevinden uzak kaldı ama işler yoluna girmeye başladığında II. Mahmut Dede Efendi’yi saraydaki görevine geri çağırdı.

Aynı yıllarda Enderun‘da (Saray Okulu) Besteci Şakir Ağa’da görev yaptığından iki besteci arasında tatlı bir rekabet oluşmuştu. Padişaha hoş görünme isteğinden kaynaklanan bu çekişme sayesinde ortaya Klasik Türk Müziği’nin en güzel örnekleri çıktı.

26 Kasım 18846′da Hacı olmak için gittiği Mekke’de, koleraya yakalanarak hayatını kaybetti.

Şarkı, murabba, kar, semai, nakış, ağır semai ve ayini şerif olmak üzere, 150’ye yakın hemen her makam ve usuldeki besteleri, günümüzde de bütün tazeliğini korumakta, Türk Müziği’nin klasikleri olarak sayılmaktadır.

Şarkıları;

Sevdi gönlüm bir dilberi; Üftadenim ey bi vefa; Yine bir gülnihal, Sana layık mı ey gül ten; Küçücükken bir yar sevdim ezeli; Guş eyle gel bülbülleri; Nice bir aşkınla feryad edeyim; Aşık olalı sen yare gönül; Baharın zamanı geldi; Seyri gülşen edelim ey şivekar; Mah yüzüne aşıkım; Ey gonce dehen ahı seyreden hazer eyle; Ben müptela oldum sana; Ben seni sevdim seveli kaynayıp coştum;

Karları;

Gözümde daim hayali canan; Aşkı tüm nihali hayret amed; Suri şahi eyledi alamı tay; Ruyi tü camı tarab gülgun bad; Kasrı Cennet havzı, Kevser abı hay …

Ayinleri;

Saba mevlevi ayini; Neva mevlevi ayini; Bestenigar Mevlevi ayini; Saba Ayin-i Şerif; Ferahfeza Ayin-i Şerif


Wolfgang Amadeus MOZART

Wolfgang Amadeus MOZART (1756-1791)


Wolfgang Amadeus MOZART (Gerçekte Johann Chrysostomus Wolfgangus Theophilus)

Mozart sayısız uzmanların yaptığı araştırmalara rağmen bugün bile gizemini koruyan bir mucize olarak kabul edilir.

Avusturyalı besteci Amadeus MOZART, 27 Ocak 1756‘da Salzburg‘da doğdu. Mozart’ın babası da bir müzisyendi. Leopold Mozart, keman çalan bir besteciydi.

Mozart çocuk yaşta ünlü olan tek müzikçiydi. Henüz 4 yaşındayken klavsen çalmaya başladı. Daha 5 yaşındayken kendisinin seslendirdiği babasının notaya aldığı besteleri vardı. (menuetler K. 1,2,3,4,5, Sol Major) 6 yaşından 10 yaşına kadar çıktığı konserler gezisinde saraylarda ve sanat çevrelerinde “Tanrı vergisi bir HARİKA” olarak alkışlandı.

1766-1768 yılları arasında Salzburg’da öğrenim gördü. Haydn ve Eberlin örnek aldığı bestecilerdendi. İlk operası Bastien und Bastienne Viyana’da 1768’de Viyana’da sahnelendi.

1769’da La Finta Semplice adlı operası Salzburg’da oynandı. O yıl yani daha 13 yaşındayken Salzburg Piskoposluk Sarayında BİRİNCİ KEMANCILIĞA getirildi.

1769-1771 yıllarında İtalya gezisine çıktı. İtalyan opresanı ve müziğini yakından tanıma fırsatı buldu. Burada sanat çevrelerini de tanıdı ve Milano’da operaları sahnelendi. (Mitridate Re di Ponto / Ascanio in Alba)

1777’ye kadar Salzburg Sarayındaki görevi sırasında ilk büyük Piyano sonatlarını, keman konçertolarını, senfoniler, dinsel parçalar, danslar , orkestralar için konçertolar gibi bir çok besteler yaptı.

1781’de Viyana’ya yerleşti. Figaro’nun Düğünü, Don Juan, Cosi Fan Tutte burada yaptığı ilk bestelerdendir. Geçimini sağlamak için gece gündüz çalışması gerekiyordu ve bu yüzden az bir ücret ödenmesine rağmen Viyana krallık sarayının oda besteciliğini kabul etti. 3 ayda 3 senfoni besteledi.

1789 Yazında 2.Joseph , Cosi Fan Tutte Operasını ısmarladı. Yılın son aylarında tamamlanan eserin ilk seslendirilişi 26 Ocak 1790’da yapıldı. 1790 Şubatında 2.Joseph öldü. Yerine geçen Leopold müziğe ilgi duymuyordu. Kutlamalar dolayısıyla yapılan eser siparişlerinde kimsenin aklına Mozart gelmedi.

1791’de aristokrat ve mason olan müzik aşığı Kont Franz von Walsegg, Mozart’a kimiliğini açıklamayan bir yabancı gönderdi. Bu yabancı Mozart’tan bir requiem bestelemesini istedi. Walsegg Requiem’i kendi adına yayımlamak istiyordu. Bu olay Mozart’ı çok sarstı. Sanki kendi ölüm ilahisini yazıyor gibi bir hisse kapıldı. 3 hafta süren ateşli bir hastalıktan sonra 5 Aralık 1791 yılında henüz 35 yaşında gözlerini dünyaya yumdu. Mozart son ana kadar Requiem’i  sayıkladı.

Gömülüşü 8 Aralıkta berbat bir havada oldu. Büyük bestecinin cenazesine gelen birkaç dostu, yağmurla karışık kar fırtınası şiddetlenince, birer ikişer dağıldılar. Mezarlığa kadar kimse kalmamıştı. Cenazesi, fakirlere mahsus ortak bir çukura kondu.

Kısacık hayatına 600’den fazla beste sığdırmayı başarmıştır.

Mozart’ın eserlerini tek tek saymak olanaksızdır. Operalarının yanında şeref yerini çok sayıda senfonileri alır. Özellikle Mi bemol majör, sol minör ve Do Majör senfonileri …


Frederic François CHOPIN

Frederic François CHOPIN (1810-1849)


Chopin, Polonyalı besteci ve piyano virtüözüdür. 1 Mart 1810’da Varşova yakınlarında doğdu. Babası Nicolas Chopin (1771-1884) Fransızdı ve Varşova’da lisede Fransızca öğretmenliği yapıyordu.

Chopin üstün yetenekli bir çocuktu. Henüz 8 yaşındayken besteleri yayımlanmaya başlamış, 9 yaşına geldiğinde ise ilk Halk Konserini vermişti.

İlk müzik derslerini Zwyny isimli bir Çek öğretmenden aldı. 1826’da Varşova Konservatuvarı’na gitti. Konservatuvardaki öğretmeni Joseph Elsner, Chopin’nin çok özel bir yetenek olduğunu düşünüyor, konservatuvardaki kurallı öğrenmelerle onu sınırlandırmak istemiyor, içindeki yaratıcı çalışmalarıyla kendi yolunda ilerlemesini istiyordu. Genç yaşında, daha 19 yaşındayken Polonya’ nın bir numaralı piyano virtüözü olmuştu.

1 Kasım 1830 yılında kendisini Avrupa’da daha iyi tanıtmak ve daha çok müzik çevresi tanımak adına “Öğrenim Gezisi” dediği yolcuğa çıkmak için Polonya’dan ayrıldı.

Münih, Viyana, Prag gibi şehirleri de kapsayan çok başarılı konserler verdiği gezisi 1 yıl sürdü. Savaş zamanıydı ve Ruslar Polonya’yı işgal etti. Chopin ülkesine dönmek yerine 1831’de Paris’ e yerleşti.

Paris’te aralarında Lizst‘in de bulunduğu pek çok ünlü müzisyen dotu vardı. Lizst, Chopin’i ünlü yazar George Sand ile tanıştırdı ve arkadaşlıkları kısa zamanda aşka dönüştü. Yaklaşık 10 yıl beraber yaşadılar.

1838 yılında verem hastalığına yakalandı ve o kışını Sand ile birlikte manastırda geçirdi ve burada prelütlerin büyük bir kısmını yazdı.

George Sand’ in çok hareketli bir hayatı vardı ve Chopin, 1847 yılında ilerleyen hastalığının da verdiği etkiyle Sand’le yollarını ayırdı ve tek başına yaşamaya başladı.

1848 yılına geldiğinde Paris’teki son konserini vermiş , İngiltere de konser dizisine çıkmıştı.

1849 yılında İngiltere’deki konser dizisinden döndüğünde hastalığı çok ağırlaşmıştı ve beste yapamaz, ders veremez hale gelmişti. Zaten aynı yıl da 16 Ekimde evinde hayatını kaybetti.


Ludwig Van Beethoven

LUDWiG VAN BEETHOVEN (1770-1827)


Beethoven, 16 Aralık 1770'de Bonn'da dünyaya gelmiş bir Alman bestecidir. Müzik hayatı çocukluk yıllarından başlamıştı. Kendisi müzisyen bir ailenin çocuğuydu. Dedesi, Prenslik kilisesinde müzik yöneticisi, ilk müzik bilgilerini aldığı babası Johann ise aynı kilisede tenorluk yapıyordu. Daha sonraları kentin tanınmış müzik öğretmeni Christoph Gottlob Neefe ile temel müzik dersleri, piyano ve keman çalıştı.

15 yaşında sarayın ikincisi orgcusu oldu. Bestecilik eğitimi sırasında dönemin gelmiş geçmiş en iyi bestecelericini ve müzik okullarını inceledi.

17 yaşında Mozart'ın yanına gönderildi ama kısa bir süre kalabildi. Mozart'ın Beethoven hakkında "Gün gelecek bu genç, bütün dünyada kendinden söz ettirecek" dediği söylenir.

1792'de annesi ölünce tekrar Viyana'ya yerleşti. Bir süre daha dönemin ünlü isimleriyle çalıştı.

Mozart'ın ölümünden sonra ise Viyana'nın önde gelen müzisyenleri arasına girdi. Soylular arasında büyük saygı kazandı. Besteciliğinden çok piyano virtüözlüğü ile tanındı. Halkın önüne ilk kez 1795'de çıktı.

Beethoven hiç evlenmedi. Öğrencisi Giulietta Guicciardi'yi sevmiş ve ünlü Ay Işığı Sonatı'nı O'na adamıştı.

1800'de kulaklarında işitme kaybı oluşmaya başladı. 1802'de hastalığının geçmeyip daha da arttacağını öğrendiği zaman umutsuzluğa kapılıp kardeşlerine vasiyetname yolladı. Vasiyetnamesine "intihar etmeyi aklıma koymuştum... Yalnız sanat engelledi beni. Yaratmam gereken her şeyi oluşturmadan ölmeyi göze alamadım." yazmıştı.

1819'da tümüyle işitme kaybı yaşamaya başladı.

26 Mart 1827'de siroz hastalığı yüzünden Viyana'da yaşamı sona erdi . Cenazesine yirmi bin Viyana'lı katıldı.

Beethove'nın sanat hayatının üç dönemden oluştuğu görüşü vardır. 1.Dönem; Hayd'ın ve Mozart'tan etkilendiği, 2.Dönem; Çalgı ve Orkestraya verdiği önem ve 3.Dönemde ise kendini aşma derecesinde klasik uslubun ulaştığı sınırda biçim özgürlüğü.


BEETHOVEN ve AŞK